HASTALIK HASTASI – DEVLET TİYATROLARI İZMİR 🎭

HASTALIK HASTASI… Yazan Moliére… Yöneten Vladlen ALEXANDROV…

Önce kısaca oyunun konusundan bahsedeyim. Hekimler tarafından kaz gibi yolunan Argan (Cemalettin ÇEKMECE) kendini enikonu hasta sanmaktadır. Hastalık psikolojisine kapılık kendini hekimlere teslim eden Argan kararlarında da tamamen psikolojisinin esiri olmuştur ve kızı Angelique’i (Şerife ÜNSAL) kendisine faydası olacağını düşündüğü için, kendi doktoru Mösyö Purgon’un (Ümit DİKMEN) yeğeni genç doktor Thomas Diaforius (Utku ÇUBUKÇUOĞLU) ile evlendirmek, bütün servetini kızının üvey annesi olan ikinci karısı Béline’e (Güldeniz TÜRKÜSTÜN ELTEPE) devretmek gibi yanlış yollara sapmaya başlamıştır. Malları üstüne geçirme çabasında Béline’e gizli aşkı noter Mösyö Bonnefoi (Tamer YILMAZ) yardımcı olmaktadır. Mirası umursamayan Angelique’in gönlü ise Cleante’ten (Deniz GENÇ) yanadır. Argan’ın saptığı yanlış yoldan hizmetçisi Toinette (Canan ERENER ŞEN) ve kardeşi Béralde (Musa ZİNDAN) sayesinde nasıl kurtulacağını sahnede göreceğiz.

Baştan söyleyeyim, ben Moliére’in döneminin bittiği kansındayım, günümüze uygun olduğunu düşünmüyorum.  Bunun temelinde komedi yazıyor olması yatıyor. Komedi, espri, mizah, şaka vs. akla, zekaya hitap eder; şayet bugün 400 yıl önce yazılmış komedilere gülüyorsak bu işte bir sıkıntı var demektir, düşünce biçimimiz 400 yıl öncesiyle aynı demektir. Ele alınan konular değişmemiş, evrensel konular olabilir (aşk, kıskançlık, cimrilik, ihanet, yalan, sahtekârlık vs.); ama üslup ve algı çok değişti, o dönem algısındaki komedi ile bu temaları anlatmak mümkün değil. Günün zekâsı çok ileride ve bu ileri zekâ daha farklı, daha zengin bir üsluba, yönetmenliğe, rejiye gülebilir ancak.

Shakespeare neden hâlâ çok beğeniliyor; çünkü trajedi yazmış. Trajedilerde durum farklı. Trajedi aklımıza değil, duygularımıza hitap eder. Duygular değişmez; ama akıl değişir, ilerler. Bin yıl önce de cinayet felaketti, hâlâ felaket. Beş bin yıl önce de ihanete uğramak çok acıydı, hâlâ çok acı. On bin yıl önce de fareden tiksinirdik, hâlâ tiksiniyoruz. Ama HASTALIK HASTASI’nda Argan’ın hizmetçisi Toinette’e ettiği hakaretlere, küfürlere dört yüz yıl önce güldüğü gibi gülmüyor insanlık. Ya da inatlaşmalı atışmalar ancak vodvillerde kaldı. Shakespeare komedileri de aman aman günümüze uygun sayılmaz bence, komedilerde Shakespeare’i kurtaran kaleminin gücüdür; kalemindeki zenginlik ve kalite yönetmenlerin elini kolaylaştırıyor, olay örgüsü değil. Mesela WINDSOR’UN ŞEN KADINLARI Devlet Tiyatroları Antalya şubesi elinde adeta parlamış, gürül gürül bir oyun ortaya çıkmış. Konusuna baksanız matah bir konu değil; ama reji oyunu öyle bir sahnelemiş ki bir saniye bile temsilden kopamıyorsunuz.

HASTALIK HASTASI edebi açıdan kötü bir eser bence… Eseri okursanız çoğu bölümünde ilkokul müsameresinden hallice bir metinle karşılaşırsınız. Eserin yarıdan fazlası karşılıklı atışmalarla, –kusura bakmayın ama– laf salatasıyla geçer. Bu atışmalarda oyuncuların oyunculuklarına güvenilir; ancak çok çok iyi bir reji ile –bir ihtimal– bir şeye benzeyebilir.

HASTALIK HASTASI isminden yola çıkarak yorumum şöyle olacak:  İsme bakarak eserin başlık üzerinde daha yoğun ilerlemesi beklenir; ama eserde hastalık hastası olma durumuna güçlü vurgular yok, sürükleyici değil, dağınık. Eserin derdi hastalık hastası birinin başından geçenler değil zaten. Hastalık hastası olan birinin, birçok sahnede hastalık hastası olduğunu belli eder esprilerle, durumlarla seyirciye kendini ve gülünç durumunu aktarması gerekir. Bence HASTALIK HASTASI Moliére’in kesinlikle yanlış yorumlanan bir oyunu.

Eserin özgün adı Le Malade Imaginaire, İngilizcesi The Imaginary Invalid. Imaginaire/Imaginary kelimesinin tek bir anlamı var: Sanal, farazi, düşsel, hayali, gerçek olmayan. Gerçekte başkarakter Argan hasta olmadığı gibi, hastalık hastası da değil; Argan’ın kendisini hasta hissetmesini sağlıyorlar. Bu çerçeveden bakıldığında oyunun adının HASTALIK HASTASI olması son derece yanlış bence. Ben olsam, VARSAYALIM HASTA diye tercüme ederdim. Diğer insanların Argan’ın kendini hasta sanmasını sağlamaya çalışmalarının nedeni Argan’ın serveti. Mesela ona sürekli lavman, tensiye yapan Doktor Purgon açıkça söğüşlüyor Argan’ı. Keza eczacı Mösyö Fleurant sürekli doktorun yazdığı ilaçları kakalıyor Argan’a ve bu iş birliği ile Argan kendini hasta sanarak sürekli tedavi görüyor. Oyunun açılışındaki uzun hesap kitap tamamen bu enayiliği anlatıyor bize. Diğer taraftan ikinci karısı zaten ‘ölse de servete konsam’ derdinde, Argan’ı zayıf göstererek kendine bağlamaya, istediklerini yaptırmaya çalışıyor.

Argan’ın hasta olmadığını ve hatta hastalık hastası olmadığını oyun içerisindeki dinamizminden, tartışmalarından, kızgınlığından, hasta olduğunu unutup elinde sopayla hizmetçiyi, kız kardeşi kovalamasından anlıyoruz. Hizmetçisi Toinette durumun vahametini seyirciye daha ilk sahnesinde söylüyor:

Toinette: Şu Mösyö Fleurant ile Mösyö Purgon sizin vücudunuzla kendilerini eğlendiriyorlar resmen! Sizi sağmakla meşguller. Bu kadar ilaç almanızı gerektirecek ne gibi bir hastalığınız var, kendilerine sormak isterdim doğrusu.

Ve Argan’ın kardeşi Beralde ile sohbeti:

Beralde: Demek istediğim şu kardeşim: Hayatımda sizden daha sağlıklısını görmedim ben. Hatta keşke benim bünyem de sizinki kadar sağlıklı olsa! Sıhhatli ve zinde olduğunuz, bütün o tedavilerin sağlığınızı bozmaya hâlâ muvaffak olamamasından belli! Size verilen bütün o ilaçlara rağmen ölmüyorsunuz!
Argan: Fakat sevgili kardeşim biliyor musunuz beni asıl bunların ayakta tuttuğunu? Mösyö Purgon diyor ki, beni üç gün tedavi etmese ölüp gidermişim.

Ben yönetmen olsam hastalık hastası bile olmayan Argan’ı hastalık lafının geçtiği tüm sahnelerde son derece sağlıklı biri olarak oynatırdım. Ne zaman ki hasta olduğu tetiklensin o zaman çöktürürdüm psikolojisini ve bedenini. Oysa bizdeki yorumların tamamında sürekli beli bükük, yürüyüşü sarsak, içi geçmiş bir tip olarak canlandırılıyor. Dikkat! Argan hastalık hastası DEĞİL, hasta hissetmesi isteniyor.

Oyun Moliére’in tıp dünyasına, tıbbın çaresizliğine ve çaresizliği paraya tahvil eden hekimlere bir eleştirisi. Ama tıp son derece ilerlemişken oyunda geçenlerin günümüz dünyasında karşılığı yok, dolayısıyla oyun hedefine ulaşamıyor, basit bir güldürü olarak kalıyor. Hâlbuki tıbba ve hekimlere yönelik çok ağır eleştirileri var ki yenilir yutulur cinsten değil. Zaten bu nedenle Moliére, 17 Şubat 1673 akşamı, bizzat kendisinin Argan’ı canlandırdığı dördüncü temsilde, fenalaşarak ölümle pençeleşirken bir tek doktor bile çağrılarına cevap vermiyor ve zavallıcık o gece doktorsuzluktan ölüyor.

Oyundaki eleştirilere birkaç örnek:

Argan: Yani size göre hekimler hiçbir şey bilmiyorlar?
Beralde: Biliyorlar kardeşim, biliyorlar. Çoğu edebiyatta anlıyor; iyi Latince konuşuyor; hastalıkları Yunanca isimleriyle saymayı, tanımlamayı ve sınıflandırmayı biliyor. Ama iş iyileştirmeye gelince hiçbir şey bilmiyorlar.
Beralde: … İlimlerinin hikmeti şatafatlı bir laf ebeliği ile göz boyayıcı bir gevezelikten ibaret. Bildikleri yegâne şey sebep diye bir sürü boş laf etmek, sonuç yerine vaatlerde bulunmak.
Beralde: …ölen insanların hemen hemen hepsi hastalıktan değil tedaviden ölüyor.
Argan: O sizin Moliére patavatsızın teki! Sahnede dalga geçmek için dürüst hekimlerden başkasını bulamamış sanki!
Beralda: Hekimlerle değil, tıpla dalga geçiyor o.
Argan:… Mösyö Purgon’sa yılda tam sekiz bin lira geliri olan bir adam.
Toinette: Bu kadar zengin olduğuna göre, çok insan öldürmüş olmalı.

Yönetmen Vladlen ALEXANDROV’u tanımıyorum, sanırım ilk kez seyrediyoruz. Ben beğenemedim. Tüm oyunu bir kumpanya canlandırması gibi düşünmüş… bunu ancak oyun kitapçığını okuduğumda fark ettim; ancak anlamlandıramadım. Yani bir kumpanya kasabamızdan geçerken bize Moliére oynamış oluyor, böylece günümüz için anlamsız duran, ancak döneminde seyircinin beklediği eğlenceli geçiş sahneleri kumpanyanın şovunu temsil ediyor. Ama bence oyunda kopmalar yarattığıyla kalıyor bu sahneler.

Genellikle temsillerini beğenmediğim DT İzmir şubesi de tam anlamıyla şovunu yapmış ve kötü bir temsil ortaya çıkmış. Neden İzmir’den bir türlü üst sınıf bir oyuncu seyredemiyoruz acaba? Canımı sıkan bu konu üzerinde fazla durmayacağım!

Oyuncuların seyirciyi güldürmek için abartılı oyunculuklarından mı bahsedeyim! Sapır saçma diyaloglardan mı bahsedeyim! Hiçbir manası olmayan dans, müzik sahnelerinden mi bahsedeyim! (Kumpanya gereği!) Birinci perdedeki felaket, hayatımda gördüğüm en kötü kapanıştan mı bahsedeyim! (Hiç de kumpanya kapanışı değildi!) Final sahnesinin saçmalığından mı bahsedeyim! Zorlama kurulmuş olay örgüsünden mi bahsedeyim! Baskın müzik nedeniyle duyulmayan şarkı sözlerinden mi bahsedeyim? Kısacası hem oyun hem temsil çok kötü bence. Toinette’nin sahte doktoru canlandırdığı sahne, kız kardeş Louison’un sorgulandığı sahne amatör komedileri andırıyor. Danslar, gösteriler döneminde alışılmış, beklenilen sahneleme unsurları olabilir; ama zayıf kullanımla günümüzde yersiz kalmış. Kötü esere kötü reji!

Güzel olan neydi? Kullanılan sandalyeler hiç uygun olmamakla birlikte dekor göz zevkini okşuyordu. (İki kenardaki rengârenk elbiseler kumpanyanın kostüm zenginliğini, gardrobunu temsil ediyor…muş!) Kostümler dönemi güzel aktardığı için keyifliydi.

Temsili seyrettikten sonra şunu düşündüm: Bence yönetmenler hazır olduklarını söyledikten sonra sit-com’lardaki gibi pilot bir gösterim düzenlenmeli. Ya da DT’den bir heyet seyretmeli ve nihai kararı heyet vermeli. Ama heyet de tarafsız olmalı ki “Ağabeyimiz bu sene emekli oluyor, üç oyun birden verelim de dünyalığı doğrultsun.” demeyecek karakterde insanlardan kurulmalı… Zor tabii bizim memlekette; herkes iktidarı eleştirir; ama iktidarı eline geçirmişse eleştirdiği iktidar gibi davranır.

Tiyatro olmasa ölürüz.


*Kitapçıkta Canan ERENER ŞEN yazıyordu; ama Ankara’daki gösterimde Toınette’i sanırım Bahar BAŞAR canlandırdı.
**Fotoğraflar Devlet Tiyatroları sitesinden alınmıştır.

Bir yanıt yazın