LEYLA’NIN EVİ… Eser Zülfü LİVANELİ… Uyarlayan Zeynep AVCI… Yönetmen Nedim SABAN…
Temsili seyredeli neredeyse 1 ay oldu, eseri okumadan yazmak istemedim; fakat gerek iş yoğunluğundan gerekse esere başlarda ısınamamaktan dolayı epey geciktim. Nihayet yazıyorum…
Özetle İstanbul’da Bosnalılar yalısında varlıklı bir ailede büyümüş, iyi bir eğitim görmüş Leyla hanım (Celile TOYON), zamanın akışı içerisinde, yalı bahçesindeki evde yaşar hale gelmiştir. Halkın hürmeti vardır, sevilir, sayılır. Bir gün, başka bir yalıda uşak olarak yıllarca hizmet vermiş Ali Yekte beyin (Ahmet UZ) büyük ihtimamla yetiştirdiği ve zengin bir yönetici olmuş oğlu meşhur Ömer CEVHEROĞLU (Fatih DÖNMEZ) yalıyı satın alır. Ömer daha ziyade sevdiği kadın Necla’nın (Dicle ALKAN) etkisi altındadır ve biraz sonradan görme havasındaki Necla Ömer’in babası Ali Yekta beyi geçmişinden dolayı istememektedir. Yalı bu çiftin eline geçtiğinde Leyla hanım da kapı dışarı edilir. Mahallenin çocuklarından Yusuf (Halim ERCAN) gazetecidir ve durumdan haberdar olur, Leyla hanımı yanına alır, bir yandan da olayı çözüme ulaştırmaya çalışır. Yusuf’un Almancı sevgilisi Roxy (Rukiye) deli dolu ve geçmiş acıları olan bir kızdır; grubu Roxy And Other Animals (Meral ASİLTÜRK & Ethel MULİNAS) ile hip-hop müzik yaparak hayatını kazanma hayalindedir. Leyla hanımla Roxy başlarda ters düşseler de zamanla yakınlaşırlar.
Yazımı temsil üzerinden yazacağım için Zülfü LİVANELİ’nin kitabı üzerine bir yorumda bulunmayacağım. Doğal olarak yaşadığım sıkıntı, tiyatro metnini, uyarlama metni değil, romanı biliyor olmam. Burada uyarlamanın nasıl olması/olmaması gerektiği gibi bir tartışma ortaya çıkabilir… ki yazının giriş bölümünde bu konu üzerinde duracağım.
Romandan tiyatroya uyarlama esnasında metne sadakat diye bir kavram düşünülemez, mümkün değil zaten. Anlatılan öykünün, ana fikrin bütünlüğünü korumak kaydıyla zaman, mekân değiştirilebilir. (Günümüze uyarlanan Shakespeare oyunları gibi.) Bazı bölümlerin çıkarılması doğaldır; ama bazı bölümlerin eklenmesi doğal mıdır? Romanda üstünde fazlaca durulmayan kimi başlıkların uzun uzun metne aktarılması doğru mudur? Akışı bozmayacak kimi karakterlerin, yan rollerin değiştirilmesi neden olmasın! Ama hiç olmayan kişilerin oyuna katılması ve onlar üzerinden karakterlerin tahliline mahal vermek olabilir mi?
LEYLA’NIN EVİ’nde tüm bunlar var. Nasıl bir uyarlama olduğunu tam çözemedim; ama yola çıkarken içten içe popüler bir temsil hazırlamak gayesi güdülmüş sanki. Temsilin göbeğine Ayça VARLIER yerleştirilmiş ve esas konuyu (Leyla’nın evini) unutturacak derecede seyirciyi oyundan koparıp komediye döndüren bir hava verilmiş. Bu tercihin bizim seyirci(!) kültürümüzle doğrudan ilgisi olduğu kanısındayım; çünkü seyirci televizyonda gördüğü, bildiği kişilere meylediyor ve sadece onları görmek adına gidiyor tiyatroya; yani iyi mi, kötü mü bakmıyor bile, yorumlamıyor seyrettiğini, körü körüne bir alkış tufanı. LEYLA’NIN EVİ’nde en popüler kişi Ayça VARLIER olduğu için, kabak tadı verecek derecede konudan uzaklaşan, VARLIER’in şovuyla geçen bölümler eserin bütünlüğünü alıp götürüyor. Ayça VARLIER yetenekli mi? Evet. Sesi güzel mi? Evet. Enstrüman çalıyor, fiziği düzgün, kendi güzel vs. Anladık! Ama bunların Leyla’nın eviyle ne kadar ilgisi var da temsilin yarısından fazlası, enikonu komediye dönecek biçimde VARLIER üzerine kurgulanıyor, ben onu anlayamadım! Seyirci oyunun ortasında alkışlıyor, seyirciyle paslaşmalar başlıyor, işte o zaman oyundan tamamen çıkılıyor ve Stanislavski mezarında dört dönüyor. Nitekim kitabın arkasında oyunlaştırmadan sonra eklenmiş bir röportajda LİVANELİ temsili överken çaktırmadan eleştirisini söylemiş “Romandan daha komik olmuş.” diyerek; zira roman komik filan değil.
Oyunculardan en çok Necla’yı canlandıran Dicle ALKAN’ı beğendim; çünkü seyirci üstünde istediği etkiyi yaratmayı başardı bence. Mesela başrolde Leyla olmasına (olması gerekmesine) rağmen, ne Leyla’yı canlandıran Celile TOYON’dan ne de kahraman olmasını beklediğimiz Yusuf’u canlandıran Halim ERCAN’dan o ışığı alamadım. Yorumdan uzaktılar. Şayet bu bir kabare olsaydı Ayça VARLIER son derece başarılı olacaktı; neden böyle bir esere bütün yeteneklerini sığdırmaya çalıştığını anlayamadım. (Burada esas soru yönetmene yöneltilmeli tabii ki!) Ali Yekta bey rolünde Ahmet UZ temsile katılıp çıkıyordu sanki. Oğlu Ömer rolünde Fatih DÖNMEZ biraz fazla silik bir tip yaratmıştı; yani bu derece olmamalıydı o mevkideki ve o kurnazlıktaki bir adamın duruşu. (Bir parantez açarak romanda da karakterler dünyasında güçlü bir anlatım olmadığını belirteyim.)
Temsilde Zülfü LİVANELİ müzikleri kullanılması yersiz, manasız olmuş. Nabza göre şerbete dönmüş biraz, bizim millet sever havası var.
Dekor son derece karışık, özensiz. Bahçe parmaklığı konulmuş kapı dışarı konan Leyla hanım önünde otursun diye; ama istenen etkiyi vermiyor ve o kadar büyük ki daha ziyade sahneyi karıştırıyor. Tadilattaki yalı için seçilmiş parçaların ne olduğu belli değil. Bize yalıyı, tahrip edilen heybetli geçmişi gösteren hiçbir delil yok. Hâlbuki yalıdaki dönüşümle hem kültür çatışması hem de yaşanan yıkım çok güzel ve açık biçimde anlatılabilirdi. Çizimle olmamış bu iş. Bence özenilmemiş, üstünde düşünülmemiş. Yusuf’un evi deseniz felaket. Neden bu kadar isteksiz bir iş çıkarılmış anlayamadım. Ben burada dekor sorumlusuyla birlikte yönetmeni de sorumlu tutuyorum.
Sonuç. Bence başarılı bir uyarlama ve sahneleme değil bence. Tamamen Zülfü LİVANELİ’nin şöhretine yaslanmış, Ayça VARLIER’in güzelliğine sığınmış bir yapım havasında kalmış. Resmi sitedeki fotoğraflardan da bu görülebiliyor. Elbette doğrudan bu niyetle yola çıkılmamış olabilir; ama netice oraya çıkmış.